GEÇMİŞTEKİ YILLARI TAZELERMİŞÇESİNE

Musa Kâzım Yalım - Ömrüm Seni Sevmekle Nihayet Bulacaktır.

Makam: Hüzzâm - Bestekâr: Yesari Asım Arsoy

Video - MKY Koleksiyonu, kosektas.net, 2010 ©

 

 

Musa Kâzım YALIM


Yeryüzü hiçbir yerde Köşektaş’taki kadar uçsuz bucaksız değildir! Oradaki düzlükler, pınarlar, çayırlar, bayırlar, koruluklar aklımda kaldığı gibi mi hâlâ, görmek istiyorum. Kırların havasını solumak, koca yolda yürümek, dere boylarında gezmek, kavaklıkların, harman yığınlarının gölgesinde oturmak istiyorum.

 

Doğa, sadece gökyüzünden ibaret değildir Köşektaş'ta. Gündüzün güneşli aydınlığında, gecenin lacivert atlasında uzanan o uçsuz bucaksız ova ile onun hemen arkasında yükselen heybetli Kırlangıç Dağı, daha bilinen adıyla Çatal Dağ, bir diğer adıyla Mor Dağ, Köşektaş insanına duygu yüklemiştir. Köşektaş insanının bu denli müziksever, şair ruhlu ve esinli olması, ancak oradaki doğal ortamla anlatılabilir. Kim nereden bakarsa baksın, doğanın Köşektaş’a çok cömert davranmış olduğunu görür.

Doğanın insanı en etkileyici anlarından olan güneşin doğuşu da, batışı da benzersiz bir güzelliktedir orada. Aynı şekilde ayın doğuşu. Güneş’in Kaçkaç’ın başından doğuşuna, Kırlangıç Dağı’ndan batışına; dolunayın kıyın ardından yükselişine, herkes mutlaka tanıklık etmeli.

 

Koca bir ömrü ut çalarak, şarkı söyleyerek geçirmiş biri olarak, sayısız anılarım var. Bunların büyük bir kısmını yazıya aktardım. Ancak, hafızamda kalmış ama henüz yazıya aktaramamış olduğum anılarımın sayısı da bir hayli fazla.

 

Yaşı ve aklı yetenler, o yılları iyi bilirler. 1960’lı yıllarda Köşektaş, bugünkünün aksine, çok daha kalabalıktı. İnsanlarla doldup taşan köy odalarında, insanı usandırmayan, koyu, aynı zamanda da seviyeyli sohbetler yapılırdı. Aynı yıllarda ut çalmak için çok sık uğradığım mekanlardan bir tanesi, Köşektaş Kayasının dibi, Mehmet Özdoğan’ın marangozhanesinin doğu cephesiydi.

O yıllarda Akif Hoca, Abdullah Hoca ile Rüstem Hoca, bana çok sık uğrar, felsefe ağırlıklı, nitelikli ve düzeyli sohbetler yapardık. Yapmış olduğumuz bu sohbetler sonrası, ortaya bir sessizlik çöktüğünde, umutlu bir beklentinin heyecanıyla gözüme bakıp, ut çalmamı ve şarkı söylememi beklerlerdi. Onları kıramaz, Selahâttin Pınar’dan, Yesari Asım Arsoy’dan, Semahat Özdenses’den, Hüseyin Coşkuner‘den şarkılar söylerdim. Beni dinledikten sonra mest olduklarını, dinlendiklerini, söylerlerdi. Hatta Akif Hoca, bana her defasında, “Beni dilhun(*) ediyorsun, Kâzım!” derdi. Hepsi de çok duygulu, çok içli insanlardı. Akif Hoca ile Abdullah Hoca’nın bana her gelişlerinde, mutlaka çalıp söylememi istedikleri bir şarkı vardı. İşte o şarkı, Yesari Asım Arsoy’un bestelemiş olduğu “Ömrüm Seni Sevmekle Nihayet Bulacaktır.” adlı şarkıydı. Akif Hoca da, Abdullah Hoca da, bestekârın bu şarkıdaki muhatabının, bir kadın, bir sevgili değil, evren ile onun yaratıcısı olduğunu söylerdi. Seçkin bestekâr Yesari Asım Arsoy’un bu şarkıda, “Ben bu evrene de, içerdiği her şeye de aşığım! Benim en büyük aşkım, bu evren ve onun yaratıcısıdır! (**)” demek istediğini ısrarla dile getirirlerdi. Daha sonra yapılan birçok araştırmada onların bu gözlemini doğrulayan kanıtlara ulaşıldı. İletişim kanallarının henüz gelişmemiş olduğu o yıllarda böylesi bir gözlemi nasıl edinmişlerdi, hâlâ merak ederim. Şöyle bir düşünüldüğünde aşk, gerçekten kutsal bir sevidir. Onu sadece, gerçekten hakedene vermeliyiz! Onu, ona uygun olan, ona yaraşır olan seviyede tutmalıyız!

 

(* ) Dilhun: Pek dertli olan; yüreği kan ağlayan.

(**) Yaratıcı: Her alandaki kadirliği ile hayranlık yaratan, üstün meziyetlerine gıpta edilen, eşi benzeri olmayan, en üst derecedeki varlık.

 

Fotograf I: Abdullah Çetin, Akif Cesur l Fotograf II: Rüsten Şen, Musa Kazım Yalım

Anılar ve anlatı: Musa Kazım Yalım l Yazıntılar ve bireşim: Lütfullah Çetin l 5. Nisan 2012.

Fotograflarıyla bu yazıya içerik kazandırmış olan Özcan Antike, Necdet Şen ile Mehmet Erbil'e çok teşekkür ederiz!